Öze dönüş yolunda temel uygulama prensiplerinden biri olan meditasyon ile buluşmuş, gerçek anlamda müzisyen bir aileden gelen iki kardeş Baturay ve Nağme Yarkın ile – Quintessence isimli meditasyon müzikleri albümleri hakkında çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Meditasyon müziği albümü yapma fikri aklınıza nasıl geldi?

BY: İkimiz “Yarkın Duo” olarak 2016 yılından beri kendi bestelerimizi, Tango ve Caz standartlarını ve Türk Müziği’nin seçkin eserlerinin düzenlemesini icra ediyoruz. İlk albümümüz “One” melodik eserlerden oluşan bestelerimizi icra ettiğimiz, piyano & İstanbul kemençesi uyumunun hissedildiği ve dinlendirici bir albüm oldu. One’ı dinleyen takipçilerimiz albümle dinlendiklerini, yorgunluklarını attıklarını bize aktarmışlardı. Bunun üstüne biz de önceden bir melodi belirlemediğimiz, herhangi bir yazılı notaya bakmadığımız, tamamen anda kalarak doğaçlama yaptığımız, birbirimizi görmeden sadece duyarak çaldığımız ve gözümüzü kapatıp müziği hissettiğimiz bir albüm yapmaya karar verdik.

NY: Evet Baturay’ın dediği gibi, tamamen içimize sinen ve müziğin bizi aracı olarak seçtiği, anda kalarak ve gerçekten hissederek çaldığımız bir kayıt ve albüm oldu. Bütün bu süreçlerden önce aslında 2015 yılında katıldığım bir yoga kampında meditatif müzik besteleme ve bunu bir albüme dönüştürme fikri gelmişti. Tabii ki her şey için doğru bir zaman oluyor. Her çiçek başka zamanda açıyor, “Quintessence” albümümüz için doğru zaman bu dönemmiş.

Sizin albümünüzü diğer meditasyon albümlerinden ayıran özellikler nelerdir?

BY: Caz ve Türk Müziği elementlerini, meditasyon müziği çatısı altında birleştirmek bize nasip oldu, öncelikle bu yüzden farklı bir albüm oldu. Bunun dışında İstanbul Kemençesi, vokal, klavyeler ve piyanonun buluştuğu bu albümü tamamen doğaçlama kaydetmek istedik.

1968 yılında Alman besteci Karlheinz Stockhausen’ın ortaya attığı Sezgisel Müzik (Intuitive Music) kavramı ile açıklayacak olursak; anda kalarak, herhangi bir kurala bağlı olmaksızın, yalnızca müziği düşünerek ve akışta kalarak doğaçlama üzerine kurduğumuz bir albüm oldu. Önceden belirlediğimiz tek kriter her parça için farklı olarak belirlediğimiz modlar (scales) oldu, ayrıca bazen bir merkezi sabit kılıp (Pitch Centric Modality - Modality) bazen de herhangi bir merkeze bağlı kalmadan (Non-Pitch Centric Modality - Pandiatonisizm) doğaçlama yaptık.

NY: Doğu ve Batı ile örülmüş niteliklerimizi meditatif bir şekilde anda kalarak doğaçlama bestelememizin yanı sıra, bu albümde meditasyonda, yogada ve hayatın her alanında görebildiğimiz elementler üzerinde durduk. dört doğaçlama bestemizin her birini bir elementle birleştirerek toprak, ateş, su ve hava elementlerini müzik ile aktardık.


Parçaları elementlerle eşleştirmeniz dışında bir de albümü 432 hz ile kaydettiniz. Bunu biraz açıklayabilir misiniz?

BY: Doğaya baktığımız zaman dört element ve görünmeyen bir beşinci element olduğunu görüyor ve okuyoruz. Doğada her şey kendi yolunda, sessiz sedasız ama güçlü bir şekilde devam ediyor. Güneş batıp yeniden doğuyor, tutulmalar oluyor, dolunaylar yeniaylar belli bir süre içerisinde tekrarlanıyor, mevsimler bitip yeniden başlıyor. Bu çok güçlü bir döngü.

Biz de bundan esinlenip albümdeki dört esere dört elementin ismini verdik ve albümün adı da beşinci element yani boşluk elementi Quintessence oldu.

Doğanın doğal haline baktığımızda yavaş ama sekmeyen bir döngü görüyoruz; insanın doğasına baktığımızda, alanımız olan ses ile insanı kesiştirdiğimizde 432, 528, 639 hz gibi özel frekansların insan doğasına en iyi gelen frekanslar olduğunu fark ediyoruz. Bu henüz kanıtlanmış olmasa da birçok kaynak, meditasyon müziği üzerine çalışmış müzisyenler, akademisyenler bunun önemini dile getirmişler. 1955 yılında Uluslararası Standardizasyon Birliği, Amerikan Standartları Derneği’nin önerisiyle dünyada yayımlanan her albümün 440 hz’te kaydedilmesine karar vermiş; fakat hem dediğimiz nedenlerden hem de 432 hz’i deneyimlediğimizden dolayı biz Yarkın Duo olarak bu albümü 432 hz ile kaydetmeye karar verdik.

Ses, gözükmemesine rağmen insanları çok çabuk etkileyebilen, usta müzisyenler tarafından icra edildiğinde güçlü bir fiziksel sihirdir. Ortamda müzik açık olduğunda siz istemeseniz bile kulağınızdan müzik girer ve onu yoğunlaşarak dinlemeseniz bile sizi çok etkiler; biz de bunun öneminin bilincinde hareket edip 432 hz frekansında karar kıldık ve müziğin daha şifalı olmasına niyet ettik.

NY: Doğadaki her şey ve bizler titreşerek bunu yayarız ve bu titreşimler oldukça güçlüdür. Sevdiğimiz insanlarla, sevdiğimiz yerlerde vakit geçirdiğimizde, iyi hissettiğimizde ve sevgi yaydığımızda, aslında bu bizim titreştiğimiz frekanstır. Aynısının tersi de mümkün, fakat Baturay’ın bahsetmiş olduğu, tüm dünyada müziklerin kararlaştırılmış olan ortak frekansı 440 hz’in insan doğasını olumsuz etkilediği üzerinde oldukça fazla çalışmalar ve sonuçlar bulunuyor. Biz de insanları ve frekanslarını olumlu yönde etkilediği bilinen 432 hz ile kaydetmeyi, yaptığımız şeyin arkasında tamamen durmayı ve olması gerektiği gibi sunmayı hedefledik. Derinlemesine hissedilmesine ve kulaklardan kalplere güzel bir ahenkle yolculuk ederek şifa olmasına niyet ettik.

Gelecekteki projeleriniz nelerdir?

Yarkın Duo: Yarkın Duo olarak ve caz dörtlümüz Anadolu’nun Renkleri projemizle dünyanın birçok yerinde konser verme şansımız oldu; albümlerimiz ve konserlerimizin artarak devam etmesini ve müziğimizin daha çok insana ulaşmasını istiyoruz. Bu pandemi sürecinde herkes gibi bizim de konserlerimiz iptal oldu fakat gerek kendi sosyal medya hesaplarımızdan, gerekse içinde bulunduğumuz, Yo-Yo Ma’nın kurmuş olduğu Silkroad projesinin hesaplarından canlı konserler verdik ve üretmeye devam ettik. Önümüzdeki süreçte de üretmeye devam edeceğiz.

Bunun yanında Meditasyon albümümüz ile ilgilenenlerle daha çok bir araya gelmek, Retreat’lere (inzivalara), yoga derslerine ve kamplarına müziğimiz ile katılmak, müziğimizle orada olmak bizi çok daha mutlu ve motive edecektir.

Yoga Dergisi Ailesi olarak sizleri kutluyor, bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ediyoruz, om shanti...

Röportajı yapan: Şila Servet Yıldız

Go to top